Bir garip diyar Japonya

Kiraz ağaçlarına ve Hello Kitty’sine değil, bizi şaşırtan günlük detaylarına dadanıyoruz Japonya’nın. 

Tokyo, Osaka, Kyoto ve Nara programını yaptığımızda kültürünün farklı olacağını biliyorduk ama bu kadar farklı bir gezegene gideceğimizi tahmin etmemiştik. Öncelikle tuvaletlerinden başlamak isteriz. Şaka değil; uzay çağında bir tuvalet keyfi vaat ediyor bu ülke! Metro istasyonundan beş yıldızlı otele kadar bu lükslükten pek de bir şey kaybetmeyen tuvaletler, farklı düğmeleriyle adeta özel bir deneyim yaşatıyor. Isınan klozeti, müziği, kadınlara ve erkeklere özel yıkama seçenekleriyle (!) böyle temiz bir tuvalet görmedik desek yeridir.

Sokaklarına çıktığımızda asla çöp kutusu bulunmayan şehir, sen de bizi çok şaşırttın. Sokaklarda çöp kutusu olmamasının en önemli sebebi olası terör saldırıları (buna aslında biz de İstiklal Caddesi’ndeki düzenlemelerden alışığız). Bir diğer sebep de geri dönüşüm konusu. Doğru çöpe doğru malzemeyi atılıp atılmayacağından emin olmak adına herkes çöpünü evine götürüp ayrıştırıyormuş. Çok zor durumda kaldığımızda içecek satan makinelerin hemen yanında pet şişe ve kağıt çöpü bulabiliyorduk.

Sigara konusu da oldukça kafa karıştırıcı. Dışarıda kesinlikle sigara içilmiyor; dumansız hava sahası diyebiliriz. Sadece bazı özel küçük alanlarda sigara içebiliyorsunuz. Buna karşılık çoğu restoranda, barda sigara içmek serbest. Yani olay tamamen ters: kapalıda iç açıkta içme.

Japonların aşırı nazik olduğunu tüm dünya biliyor ama siz bir de onları oyun salonlarında görün! Sabah sekizde bile gördüğümüz manzara bizi hayli sarstı. Bol sigara dumanı, atari ve bilumum sesli oyunları pür dikkat oynayan Japon erkekleri streslerini bu şekilde çıkarıyorlar herhalde. Rengarenk ışıklar ve beyni uyuşturan müzik psikolojilerine nasıl bir etki ediyor tam olarak kestiremiyoruz gerçi… İşte gündüzler ve geceler böyle jetonlarla, kumarla geçiyor. Biz turistler bu kültüre biraz yanaşmak adına gecemizi Sega’da ayıcık yakalamaya çalışarak geçirdik.

Batı’da da sıkça bulunan market-eczane yani drug store konseptinin maksimuma ulaşmış haliyse ünlü Don Quijote mağazalarında karşımıza çıkıyor. 24 saat açık olan bu mağaza biz turistler için gece hayatının kalbinin attığı yerdi. Kurabiyeden valize, içkiden ilaca uzanan beş-altı katlı bir dünya. İçinden çık çıkabilirsen!

Sokak hayvanları yok. Kedileri ancak özel kedi kafelerde okşayabiliyorsunuz. Hepsi de bizim halis mulis sokedlerimizle* aynı; yer Japonya olunca insan farklı bir şey bekliyor oysa… Buna karşılık petshop ve köpek kuaförleri hayli yaygın. Kuaför demişken; şehirdeki “Aa ne kadar cool” dediğimiz tüm dükkanlar kuaför çıktı ve hepsi de tıklım tıklım doluydu. Güzel ve bakımlı insanlar…

Tapınakların etrafa yaydığı naif enerji, rengarenk ışıkların parladığı hareketli geceleri ve kendine has yaşantısıyla bizi içine hapsetti Japonya. Milli içeceği matcha çayı olan bu ülkede kendimizi su yerine çay içerken, Nara geyikleriyle konuşurken, Geisha’ların peşinde paparazzi gibi koştururken, atari salonunda saatlerce bir oyuncağı almaya çalışırken ve kahvaltıda balık-pilav yerken bulduk.

Teşekkürler Japonya, tek bir dünyada başka dünyalar olduğunu bize tekrardan hatırlattın.

*Soked, yazarımızın “sokak kedisi” için uydurduğu bir kısaltma. Editörümüz bu eşsiz kısaltmayı bozmadan, olduğu gibi yayınlamayı uygun gördü. Umarız hızlıca halkımız tarafından benimsenir ve günlük dilde de sıkça kullanılır. 

 

Dadanizm sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et