Sevgililer Günü özel: Dizi ve film alemlerinin sıra dışı romantikleri

Dadanmak neydi? Dadanmak emekti, tıpkı sevgi gibi…

Pofuduk ayılar, kırmızı kalpler ve taptaze güller… Bu hafta 14 Şubat bizden aşktan bahsetmemizi bekler.

14 Şubat aşkla özdeşleştirilmiş türlü icatla karşımıza çıkmaya çabalasa da hepimiz biliyoruz ki, her şey o kadar toz pembe değil. Yani bizzat deneyimledik. Deneyimlesek de dizilerden, filmlerden öğrendik. Nice kalpler kırıldı gözümüzün önünde. Bazen sorun onlarda oldu. Bazen yine onlarda… Evet, kurgu aleminin sıra dışı romantiklerine dadanıyoruz, bize kendimizi yalnız hissettirmedikleri için. Bu davada bize ortak oldukları için…

Huzursuz platonikler

Platonik aşk belki de en acısıdır. Sizi görünmez kılar, yeryüzünden siler, kendinize bile varlığınızı unutturur. Ama tüm bunlara rağmen umudu kesmez insan… Nickelodeon’un futbol topu kafalı çocuk Arnold’ın hikayelerini anlattığı çizgi dizisi Hey Arnold’daki Helga gibi mesela. (Bu arada bu diziyi hatırlayanlar, biraz yaşlandık evet.)

Crushing Hey Arnold GIF - Find & Share on GIPHY

Çetin ceviz aksi bir delinin tekiydi Helga. Kendini Arnold’ın hayatını cehenneme çevirmeye adamıştı. Sürekli dalga geçip duruyordu Arnold’la. Bir tek biz bilirdik tüm bunların sebebini… Helga fena halde yanıktı Arnold’a. Fotoğrafını kalp bir çerçeve içerisinde her yere yanında taşıyacak kadar. Hislerini ele vermemek için de işte böyle yapmadığını bırakmazdı Arnold’a. Ah Helga ah…

Tabii bu hislerin okul koridorlarında kaldığını sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Mesela koskoca Fleabag bile, o yaşta kendini platonik duyguların içerisinde bulmuştu. Onunki biraz talihsizdi gerçi; ailenin rahibine aşık olmuştu.

Phoebe Waller-Bridge GIF by BBC Three - Find & Share on GIPHY

Ama o rahip de aşık olunmayacak gibi miydi? Dizinin yaratıcısı (ve başrol oyuncusu) Phoebe Waller-Bridge, ”hot priest” adıyla dillere yerleşen bu rahibi Andrew Scott’u düşünerek yazdığını ve eğer Andrew Scott rolü kabul etmeseydi, bu karakteri de diziden çıkarmayı planlamış olduğunu söylüyor. Yani Andrew Scott, büyük bir ”sevap” işledi.

Fleabag ile hot priest’in arasında bir şeyler oluyor gibi ama gönül bu işte. Fleabag’imiz yapayalnız kalıveriyor yine, kırıkkalbiyle… Yine de hot priest’in de dediği gibi, her şey gibi bu da geçer.

Andrew Scott Fleabag Season Two GIF by Vulture.com - Find & Share on GIPHY

Olacak iş değil

Bazen gözlerimiz olacak iş değil dedirten aşk hikayeleri de gördü. Platonik olduklarından ötürü de değil aslında. Gerçi Spike Jonze’un Her filminde gördüklerimiz, geleceğin günümüze bir yansıması olabilir ama o aşktan bir şey çıkacağını pek düşünmüyorduk değil mi? (Yine de büyük konuşmayalım, olmayacak şey değil.)

Filmde baş karakterimiz Theodore, Scarlett Johansson’un canlandırdığı (pardon, ”seslendirdiği”) bir yapay zekaya aşık olmuştu. Birlikte sabahlara kadar konuşuyorlar, liseli aşıklar gibi kıkırdayıp dertleşiyorlardı da… Sonra bir anda o yapay zeka onu yine kör kuyularda çaresiz bırakıveriyordu.

Joaquin Phoenix GIF by Filmin - Find & Share on GIPHY

2007 tarihli Lars and the Real Girl’de ise Ryan Gosling’in canlandırdığı Lars, bir şişme bebekle aşk yaşamaya başlıyordu. Her şey normalmiş gibi. Yani filmdeki en olmayacak şey tek bu değildi tabii. Ryan Gosling’in o yakışıklılığa rağmen bir hayatının aşkını bulamamasını ya da o bıyığını da konuşabiliriz uzun uzun…

Tekinsiz tipler

Dışarıdan bakıldığında moda influencer’larını bile kıskandırabilecek kadar şık, karizmatik ve ilginç bir kadın. Ama aslında full-time bir kiralık katil. Evet, kurgu aleminin en arıza karakterlerinden biri olan Villanelle’den bahsediyoruz. Killing Eve dizisinin bu kötü karakterini çok tanımıyor olsak ve sağlam mizah anlayışına kanacak olsak çok iyi arkadaş olabilirdik kendisiyle. Hem belki büyük tasarım evlerinden çıkma kıyafetlerini de ödünç alabilirdik.

Killing Eve Villanelle GIF by BBC America - Find & Share on GIPHY

Villanelle’in aslında en büyük süper gücü bunların hiçbiri değil. Onu asıl hedefe götüren şey, takıntılı kişiliği. Ama ciddi takıntılı. İşte de, aşkta da…

Killing Eve’de polisin elinden kaçarken, MI5 ajanı Eve’e fena halde gönlünü kaptırıyor bir noktada. Eve aslında Villanelle’i yakalamanın peşinde, Vilanelle (Jodie Comer) de Eve’in peşinde. Bu saplantılı döngü bir noktadan sonra aşka dönüşüyor tabii. İki tarafın da hayatını olmayacak yerlere götüren bir aşka… Neler olacağını dizinin 27 Şubat’ta yayınlanmaya başlayacak yeni ve final sezonuyla birlikte yakında göreceğiz. Buradan bir mutlu son çıkar mı, kestirmesi güç.

Killing Eve GIF - Find & Share on GIPHY

Benzer tekinsizliği Luther’de de görmüştük. Psikopat bir suçlu olan Alice Morgan, dizinin melanolik ve kafası bozuk dedektifi Luther’e fena yanıktı. Onun uğruna her şeyi yapabilirdi. Haliyle hiç olmadık yerlerden çıkıyordu karşımıza. Panikletiyordu bizi ama onun tek derdi Luther’di tabii. Villanelle kadar şahsına münhasır bir karakterdi Alice Morgan; ekranda görünce yüzümüzün gülmeye başlamasın biraz kendisine olan sevgimizden, biraz da tedirginlikten… (Ayrıca bkz. Two and a Half Men’deki Rose)

Dövülesi romantikler

Her takıntılı romantik Villanelle ya da Alice kadar sevimli (veya işe yarar) değil tabii ki. Hatta bazıları var ki izlerken insanın şöyle bir kenara çekip konuşası, akıl veresi geliyor. Mesela High Fidelity’deki Rob ya da 500 Days of Summer’daki Tom gibi. Reddedilişi kabullenemeyen, ego şov yapan ve etrafındaki kadınları suçlayan, çocuk kalmış garip tipler. Kalpleri kırık ama onlarla empati yapmamız zor olacak şimdi kusura bakmayın.

500 Days Of Summer Cinema GIF - Find & Share on GIPHY

Nick Hornby’nin aynı adlı romanından uyarlanan High Fidelity’deki Rob karakteri, uzun yıllar birlikte olduğu sevgilisi tarafından başka bir adam için terk ediliyor. Sonra düşüyor Rob yataklara. (bkz. Kanye West’in Kim Kardashian’ın arkasından ağlaması)

500 Days of Summer’da da baş karakter Tom da, çok uzun yıllar olmasa da bir süredir birlikte olduğu kız arkadaşı Summer tarafından terk ediliyor. Sonra Tom da yataklara düşüyor. Ağlıyor sızlıyor, neden bu kadın beni terk etti diye. Bu iki karakter de kadınları suçluyor yalnızlıklarından ve kalp kırıklıklarından ötürü ama hepimiz biliyoruz ki suç aslında başkalarında değil, ta kendilerinde. Hele ki Tom. Aş artık Summer’ı, o senden daha iyilerine layık.

Bir ömür boyu (ama uzaktan)

Bazı aşkların da kaderinde ayrılık var ama sebep ne ilgisizlik, ne de sevgisizlik.

İki kadının bakışmalarıyla alevlenen aşklarını anlatan ve Portrait of a Lady on Fire’daki mesela…. Portrait of a Lady on Fire’daki aşıkların kavuşamaması izledikçe yürek yakıyor. Arkasında erkek egemen toplumların kadınlara biçtiği roller, ağır yükler var. Ressam Marianne ve tablosunu çizdiği Héloïse arasındaki aşk gözümüzün önünde büyüyor aslında. Küçük küçük bakışmalarıyla, gözleriyle konuşarak. İzlerken biliyoruz aslında kavuşamayacaklarını, o yüzden ekstra kahroluyoruz. Ama filmin sonundaki o küçük sürprizli sahnede biliyoruz ki, yıllar geçse de ne Héloïse Marianne’i ne de Marianne Héloïse unutabilmiş. Zaten o an ekstra kahroluyoruz, gözümüze toz kaçmadı, ciddi ciddi ağlıyoruz!

Portrait Of A Lady On Fire Neon Rated GIF by NEON - Find & Share on GIPHY

Sally Rooney’nin romanından uyarlanan Normal People’da da kavuşamamalarının arkasında toplumsal kodlar var. Marianne ve Connell adlı iki liselinin aşkı gibi başlıyor her şey aslında ama zaman içerisinde her şey daha da karmaşıklaşıyor. Burada da toplumsal dinamikler araya giriyor ama sınıf ayrımı birbirlerine de kötü davranmalarına sebep oluyor; aralarına gurur giriyor. Çok sıkıcı aslında, bir noktada işe karışıp yeterin artık seviyorsanız konuşun artık birbirinizle demek istiyoruz ama olmuyor da olmuyor. Bir ayrılıyorlar, bir barışıyorlar, çokça saçmalıyorlar ama biz yaşlarına verelim. Gençlik yıllarında olur böyle çılgınlıklar………

Dadanizm sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et